mustafadeliceoglu

2013 yılından bu yana milyonlarca kişiye ulaştık. CAD/CAM yazılımları ana hatları oluşturmak üzere makine mühendisliği üzerinde durulmaktadır.

9. Yıl

dark mode light mode Search Menu
Search

Bir Kaplumbağa Hikayesi

Ben hayvanları üzmeyi seven haşarı ve hain çocuklardan değildim. çekirgenin bacaklarını ayırmaktan sineklerin kanatlarını yolmaktan gözü açılmamış kedi yavrularını havuzda boğmaktan hoşlanmazdım. Fakat bir kez  bir yaz günü eğlencelerle avunmam gerekirken, tuttum bir zavallı kaplumbağayı taş ata ata işkence ede ede öldürdüm. Hala üzüntümden göğsüm kabarır.

Bahçede dolaşıyordum yalnızdım gözüm havuzun üstünde yürüyen yüzen canlı bir kaya parçasına takıldı eğildim baktım 4 ayağı vardı. Onları oynattıkça yüzüyor ve sivri başını çıkarıp güneşlenmenin tadını çıkartarak keyifle geziniyordu.

Önce onu kaza ile havuza düşmüş bayağı bir kaplumbağa sandım: kurtarmak hülyasına düştüm: fakat ben yanaştıkça o batıyor, elimi oynattıkça ta içeriye suyun dibine kaçıyordu. Yılan kafalı, kaya bedenli, hödük bir yaratıktı; havuzun kırmızı yaldızlı balıkların arasına hiç yaraşmıyor, narin kayıklar ve hantal  salapurya gibi suyun zevkini kaçırıyor;korkunç,biçimsiz kısacası çirkin duruyordu.
Gerek bu nedenle, gerek ele geçiremeyişimden üzüntü duyarak,hayvancağıza yüreğimden müthiş bir kin belirmişti.Başka işim, eğlencem de yoktu. İyice nişanlayıp onun kemik sırtına sivri, keskin bir taş fırlattım. Tak diye vurdu; kaplumbağa  hemen başını sokup içeriye daldı.

Fakat bununla bırakmadım, bekledim ve biraz sonra çıkınca, gene bir kaya fırlattım; gene suyun dibine çökerttim. Neden sonra başka bir kenardan, ağır ağır, kararsız  ve korkak yine göründü; ben kamburuna yine bir taş yapıştırdım. Böylece, dört saat, ardı arkası kesilmeden, o çıktı, ben vurdum;o battı, ben bekledim;amansız, inatçı, korkunç bir savaşa giriştik.

Nedense, hayvancağız bir türlü suyun dibinde uzun süre duramıyor; bir yandan ölçülü davranarak başını çıkarmak, nefes almak zorunda kalıyordu. Sonuna doğru zavallının mini mini , iğne başı kadar ufak gözlerinde bana bile açıkça görünebilecek müthiş bir umutsuzluk, bir korku belirmişti. O siyah boncuk gözler, ne ısrarla, ne üzüntüyle benden acıma, müsaade, nefes almak hakkı bekliyordu. Hayır, yüreğimi zulüm bürümüştü; onun bu bitkin hali, beni büsbütün zalim ediyordu; hepsinden daha keskin daha sert, daha büyük bir kaya seçtim;o, ağzını açıp benden acıma beklerken, başını nişanlayarak dikkatle fırlattım. Hedefe tam rastlamıştım; hayvan gene battı; fakat, bu kez battığı sulara pembe bir renk yayıldı: başından kan sızıyordu. Korkup üzüntü içinde bekledim; bekliyordum ki yine görünsün ve artık bırakayım, gitsin. Oysa, akşam oldu; sular karardı, beni aramaya geldiler, zorla sürükleyip götürdüler; o, bir daha çıkmadı, bir daha suyun yüzünde görünmedi.

”Bu güzel yazıyı yıllar önce bir yerde okumuş ve daha sonra tekrardan bulamamıştım.Maalesef ki yazarının adını bilemiyorum. Bir daha bu yazıyı kaybetmemek adına buraya aktardım”

Düzenleme: ACI BİR ANI : Refik Halit Karay

“bilmeni isterim ki; her ne olursa olsun, o manav halen bu manav!”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube'da abone olarak son yayınları kaçırmayın :)
Abone Ol